Dem; 20. yy. başlarını 1919’u gösterdiğinde İstanbul’dan, Anadolu’ya bir emir gitti; “Derhal vazifenizi sona erdirerek İstanbul’a dönünüz!”, lakin o verilen emire uymayı redderek, “bir ömür boyunca emek verdiği” üniformasını üstünden çıkararak istifa edecek ve Milli Mücadeleyi gerçekleştirme kararını ortaya koyacaktı.. Herşey çok net ve açıktı; emri veren; yönetim gücünü işgalciler ile anlaşarak koruma gayesinde olan “Sultan Vahdettin”, emri verdiren; Emperyalizm namına dönemin süper gücü Britanya Krallığı “İngiltere”, emre uymayarak Anadolu’da Kuva-i Milliye ateşini yakan ise; Cumhuriyet’in mimarı “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tü”..
O Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1071’de Alparslan’ın; Haçlılara karşı “biz geldik” dediği Anadolu’da, Türklüğün daim olabilmesi için “biz gitmiyoruz” diyerek, silah arkadaşları ile birlikte Milli Mücadeleyi icra edip, 29 Ekim 1923’de Türk Milleti namına, Cumhuriyeti kurmuş ve egemenliği kayıtsız şartsız Türk Milleti’ne verip, Cumhuriyeti’de Türk Gençliğine emanet etmiştir.. Çünkü bir milletin ve ulus devletin geleceği, aydınlık yarınları “Gençliği” ilgilendirmektedir.. Bununla da kalmamış Balkan Antantı ve Sadabat Paktı’nı gerçekleştirerek, Türkiye’yi kendi bölgesinde her anlamda “Bölgesel Güç” haline getirip, Türk Milleti’nin yeniden Orta Doğu efektlerinin gölgesi altında tarikat ve cemaat vari yapıların manipülasyonuna kanarak, cehalete teslim olunmuş otoriter bir yapı’da Anadolu’nun Batılı Emperyalist’lerin sömürüsüne girmesini engelleyebilmek adına da; Diyanet İşleri Başkanlığı’nı bizzat kurmuştu..
Cumhuriyet’e dair dile getirilen bu türden tehditin en açık örneği ise şüphesiz İsrail’e bağlı Mossad yetkililerin de dile getirdiği gibi; (Beslemekte olduğumuz 50 den fazla Dini İslam Tarikatı var) cümlelerinin somut delili; geride kalan 100 yıllık süreçte Şeyh Sait, Fetö Örgütü gibi yapılardır.. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, zina’yı suç kabul edip yasaklamış, Aile kurumuna önem vermiş, Nüfus Mübadelesi ile Rumları gönderip, Türkleri getirerek, Osmanlı’da % 52 Müslüman olan Anadolu’yu, % 98 Müslüman bir toplum haline getirip, Nüfus Kimliğine, Dini İslam yazmıştı..
21 . yy.’da Türkiye’nin geride kalan bir asırda; (ekonomik, kültürel, hukuki ve demografik ) anlamda getirildiği güncel olumsuz tablo, bizzat 20. yy. başlarını anımsatmaktadır.. Tek farkla; bu kez Anadolu’ya Batılı Emperyalist’ler tarafından fiili ve askeri bir işgal söz konusu değildir.. İşgal; Kapitalizm getirileri doğrultusunda sistemde, ve kültür endüstrisi kapsamında da Türk Milleti’nin kültürel kodlarında söz konusudur..
İlgili işgal; BOP stratejileri doğrultusunda, uluslararası anlamda Batı’nın Ajandasının uygulandığı bir düzlemde, Kitle İletişim Araçları kulanılarak zihinsel süreçlere dair “söylem ve algı” üretimine endekslenmiştir.. Öyle bir stratejiki bu; 2002 Irak’dan 2024 Suriye’nin dörde bölünmesi sürecine kadar Türkiye’nin ve bölgenin yaşadığı tüm kırılmalarda; BOP’u icra edenler ne olursa olsun daima ve her zaman Milli, lakin bu durumu engellemek isteyenlerse, “Gayri Sahih Milliler ve Dinsizler”.. olarak kodlanmıştır Ana-akım Medya’da.. Çünkü reyting-reklam-sermaye üçgeninde Medya’da bağımsız değildir..
2017 Referandumu sonrası “yasama, yürütme, yargı” erklerindeki güçler ayrılığının kaybolmasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti, başka ekonomi olmak üzere; Batılı Emperyalist’lerin eline ve avucuna tıpkı; Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın dile getirdiği gibi Haim Nahum Doktrini ile eklemlenmiş vaziyettedir..
Bu yüzdendir ki; 15 Şubat’ta yakalattırılıp İmralı’ya ABD tarafından koydurtulan APO’nun, yine başka bir 15 Şubat 2025’de konuşturulma ihtimali vardır. Cumhuriyet’i ve Ulusçuluğu savunan siyasilerin ayakaltından kaldırılma süreci söz konusudur, Türk Milleti namına Cumhuriyet’in son umudu olan CHP ve Türkçü Merkez Sağ’ın parçalanmasına dair stratejiler üretilmektedir.
Bu yüzdendir ki; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin göz bebeği olan, Cumhuriyeti ve Atatürk’çülüğü savunan “Teğmenler” Ordudan ihraç edilmiştir.. Bu anlamda da BOP’un Türkiye ayağında; Federasyon kurma stratejisi Batı tarafından dayatılmış, yönetimde yeralanlar gücü kaybetmek ile tehdit edilerek tavizler vermeleri sağlanıp süreci Federasyon Projesine doğru götürme arzusu Batı tarafından söz konusudur..
En büyük tehlike ise; Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin kendi Doktrinin’den uzaklasıp kopmasıdır, çünkü Cumhuriyet’lerde Ordular; Anayasaya yemin ederler ve Anayasa’yı korurlar. Eğer Ordu’nun kontrolü otoriter biçimde bir “grup zümreye ait” olursa bu bir nevi; Esad sonrası dağılan Muhaberata ve Baas Rejimine benzer.. Şahıs pasifize olduğu an ortaya bekâ sorunu çıkar ve bu gözardı edilemeyecek kadar önemli bir durumdur. Ordu Anayasal doktrinden asla uzaklaşmamalıdır..
20 . yy.’ın başlarında süper güç olan İngiltere moderatörlüğünde; sultan Vahdettin temelli Anadolu da ki siyasal gelişmeler ile 21. yy.’da süper güç ABD moderatörlüğünde; Türkiye Cumhuriyeti ve bölgede yaşanan ve yaşanacak tüm kırılmalar ne kadar benzer ve eşgüdümlü değil mi?
Tarih Vahdettin’i de, Enver Paşa’yı da not düştü, lakin Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Silah arkadaşlarını da Kuva-i Milliye ruhuyla altın sayfalara yazdı.. Mesele kim olduğunuz değil ne uğruna mücadele ettiğinizdir. Tarih ihraç edilen Teğmenleri’de, aziz vatan uğruna toprağa düşen ve düşürülen tüm vatan evlatlarını da anekdot düşecektir.. Hakîkat sis perdesi kalktığında yarınlarda anlaşılacaktır..
Not; Makalelerimiz, Anayasa’nın bize vermiş olduğu fikir ve düşünce özgürlüğü kapsamında kaleme alınmaktadır.
- Trabzonspor’a Övgü Dolu Sözler! Trabzonspor İsyanın Adıdır!
- Şenol Güneş Açıkladı! Beklenmeyen Bir Sonuç!